EYLÜL GELDİ YİNE ÇENGELKÖY'E...

EYLÜL GELDİ YİNE ÇENGELKÖY'E...

Tarih 29 Ağustos 2019, 13:15 YazdırBu haberi yazdır

Yazarımız Hüseyin Tuna Çengelköy nostalji yazılarına devam ediyor EYLÜL Çengelköy de nasıl olurdu ?

EYLÜL GELDİ YİNE ÇENGELKÖY'E...



Sevgili Çengelköy, eylül ayının gelmesiyle birlikte günler kısaldı, Çengelköy’ün ihtiyarları eski köy kahvesinde oturmuşlar ve geçmiş günlerin, ilkbahar'larını, eski yazlarını, sonbahar ve kışlarını yâd ediyorlar... Hey İstanbul? Hey Bebek? Hey Boğaziçi ve Hey Çengelköy? Toprağın kokusunu, çiçeklerin yeniden doğmasını, yaprakları önce yeşertip, sonra solduran Eylül geldi işte? Eylül gelmesiyle tatil bitecek ve okullar açılacak... Aylardır yüzlerine hasret olan sevgililer, tekrar bir araya gelecek. Gelecek ama herşey eskisi gibi olmak şartıyla. Şayet bunun tersi olurda, bu iki sevgiliden biri ihanet ederek, başka bir sebvgili bulursa, işte o zaman, oniki ayın hüzünler kraliçesi, Eylül ayını yine umutsuzluklar, hayâl kırıklıkları ve ihanetin o hiç bitmeyecek olan eski şarkısı yine hüzünle çalmaya başlar...



Hani genç kızın, yazlıkta tatilini geçiren delikanlıya hafif bir serzenişle söylediği o şarkı geldi?Ne diyordu genç kız?..”Eylül Geldi Yine, Sen de Döndün Şehre, Kararmış Renginle, Yazdan Kalan Neş’e"? İşte bu aşk şarkısını söylemek için Eylül’ün gelmesini bekleyen, nice genç kızlar ve delikanlılar, yaz boyunca heyecan ve merakla beklerler, ilk göz ağrılarını...


Eylül ayı sadece yazlıktan dönen sevgililerin bayramı değil, yeni bir öğretim yılı, yeni heyecanlar ve aşklar bekleyen genç kız ve genç erkeklerinde, merak ve sevinçle bekledikleri bir aydır. Okullar açılacak, bazı yapraklar solacak, hatta dökülecek? Ancak yinede, bazı yapraklar, ne solacak, ne de dökülecek? O yapraklar ki, binlerce yıldır izledikleri gençlerin yeni maceralarını, acı tatlı hatıralarını, sımsıkı tutundukları ağaçlarının dallarına ve gövdelerine yine altın harflerle yazacaklar, gençlerimizin bir ömür boyu artık hiç gelmeyecek olan, bu en tatlı ve güzel çağlarının günlüklerini?



Sevgili Çengelköy, gençliğimizde okulların açılmasına yakın, tatlı bir heyecan olurdu bizde, içimiz içimize sığmazdı? Elimizde olmayarak kendimizi aşk modunun içinde bulurduk... Hiç bitmemesini istediğimiz o eski aşk şarkısı, yalnız kulaklarımızı değil, bütün bedenimizi tir tir titretirdi... Ama çok hoştu be... O şarkı ile damarlarımızda dolaşan kan, debisi yüksek bir akarsu gibi çağlayarak veya coşan yağmur tanecikleri, sular seller olup, yıkar geçerdi... Güneş pembe-beyaz okulun üstünde parlayarak, güzelliğe güzellik katardı? Çengelköy’ ün tepeleri bize kâh gülümser, kâh kaş çatardı, ansızın durgun duran dalgalar şahlanır, gök koyu gri bir renk alırdı. Köpüklü dalgaların üzerin de uçuşan martılar, kendilerine bazen bir ahşap yalının kayıkhanesinde, bazen de eski bir balıkçının barakasında, bizim gibi sığınacak bir liman ararlardı...



Yeni bir ders yılı geliyor biz eski Çengelköy ergenleri ve gençleri, ciddi ders çalışmalarının yanı sıra, yepyeni heyecanlar hayâl edip dururduk. Çocukluğumuzda her mevsimin, bir oyunu olduğundan söz etmiştim? Sanki göçmen kuşlar gibi, içgüdüsel olarak, mevsimine göre oyunlar geliverirdi. İşte o oyunların heyecanı ve sevgisini, o ders yılının yeni maceralarında arardık. Buradan yeni gençlere bir tavsiye, o oyunlar, o maceralar ve o maceralar ve aşklar bir daha geri gelmiyor. Dolayısıyla an'ın tadını ne kadar çok tadarsanız, yaşlılığınızda o anların yaşanmışlığını çok daha iyi anımsayıp, o eski günlerin tadını tekrar tadabilirsiniz. Zira insanoğlu hatıralarla yaşayarak, ayakta durabiliyor...



Eylül ayı geldiğinde, tatil biter, okullar açılır, yaklaşık üç aydır bir haber bile almadan, hiç  görüşemeyen liseli aşıklar, heyecan, merak ve coşkuyla koşarak okula giderler. O iki genç aşık ki, henüz aşklarını birbirlerine söyleyememişler ama o gözler var ya, o gözler, aşklarını dillerinden daha güzel ve anlamlı açıklıyordu, sevgililere... Nefes nefese bir ilk bakış, hep gülümseyen bir sakinlik, tehlikeli bir yakınlaşma, kalplere düşen tutkulu bir aşk... Sakin hayatı bir gecede beklenmedik bir hızla değişen Eylül için aşk, mavi gözlerinde tehlikeler barındıran ve aynı zamanda ona tutkuyu vadeden âşıklardan ibarettir...


Hani Çengelköy'de iki genç 'aşık vardı, şimdi gelelim onların hikayesine... O ceylan gözlü liseli kız ile yakışıklı liseli gencin aralarındaki neydi? Sadece okul yıllarının tanışıklığı ise eğer, hep o ilk kıvılcımla beraber gelen neydi acaba? O kıvılcım olmasaydı, ardından gelen el tutuşmalar, yüreklerini kor gibi yakan, o yangınlar olur muydu hiç değil mi? Üçüncü buluşmalarında, Havuzbaşı parkının havuzunun etrafında küçük bir tur attıktan sonra, parktaki çınar ağaçların arasında bir bank'a oturdular...  Oğlan genç kızın omuzuna masumca sarıldı ve genç kız oğlanın omuzuna başını dayamıştı. İkiside titriyordu, bu ilk kez tattıkları duygu, hem onları korkutmuş, hem de çok hoşlarına gitmişti. Sahip olmak... Bir genç kızın, yakışıklı oğlanın o an'da yaşadıkları, sahip olma duygusunun ve teslimiyetim doruğa çıkmasıydı... Ne kadar masum, ne kadar harika değil mi, Çengelköy ?


Ölümü her an ensesinde hisseden Poyraz rüzgârı, eylül ayında beyaz martıların dans ettiği Çengelköy'ün kuytu koylarında buluştuğunda, artık her şey için çok geçti. Direnmeye çalışsa da benliğine usulca sızan aşk, tüm savunmasını paramparça etti. Zaman ilerledikçe gün yüzüne çıkan tehlikeler, bir nefes kadar yakınlarında dolaşırken, iki âşık zorlu bir sınava tabi tutulacaktı... Hırçın poyraz rüzgârı, verdiği sözleri yerine getirebilecek ve eylül'ü hayatta tutmayı başarabilecek miydi acaba? Ancak güneş; "hele bir dur bakalım, mevsimler ve aylar benimle gelir, benimle giderler. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış... Haziran, temmuz, ağustos ve eylül gibi", diyordu... Doğru söylüyordu güneş, zira küçük vaatler büyük felaketlere yol açabilirdi...

Sevgili Çengelköy eylül geldi ama sıcaklar bitmedi, küçülen mehtabıyla eylül’ün gelişide yazın bitiş sürecini başlatıyor ve sonbahar’a hazırlıyor boğaziçi'ni, eylül güneşi kırık ve hüzünlü ışıklarıyla iniverdi her semte ve özellikle Çengelköy’e... Özellikle eylül günlerinde, en az yıldızlar kadar ay'da tez canlıdır, henüz güneş batasıya karşıki tepelerden doğar, kimse fark etmez, çünkü güneşin ışınları yaşanan eski ve yeni aşkların bilgeliğine ve şahitliğine sahip olmanın mutluluğu ile her şeyi egemenliği altına almıştır.  Ancak Çengelköy'ün ihtiyarları  bilir ki, ay o saatte oradan doğacak, bu yüzden güneş yalnızca genç âşıklara gülümser, çünkü güneşin son ışıkları yalnızca onlara görünür, Çamlıca  sırtlarından batmaya başlayan güneşin  ardından da Çengelköy’ün, o ahşap evlerinin camları billur bir turuncu rengiyle yanmaya başlarlar? Güneş battı, yıldızlar ve mehtap ay'a doğru gümüşten bir salıncak gibi, bazen yaklaşıp, bazen uzaklaşmaya başladılar...


Havuzbaşı parkının bilge çınarları gülümseyerek söylüyordu, rüzgârın aşk şarkısını genç aşıklara... "Sevin gençler, daha çok sevin birbirinizi" diyordu şarkı. "Birbirinizi, kırmadan, inciltmeden, korkusuzca, sanki hiç bilmeyecekmiş gibi sarılın, koklaşın ve an'nın tadını çıkarın", diyordu... "Ellerinizi ayırmayın ellerinizden, gözlerinizi kaçırmayın gözlerinizden", diyordu rüzgârın aşk şarkısı...



Eylül, tanımsız Çengelköy hüznüdür. Ama içinde sevinç de vardır, acı da... Daha çok Kuleli rıhtımında ve Havuzbaşı parkında pekişir ve yoğunlaşır... Çengelköy Havuzbaşı Parkının tarihinde yazar, bazı insanlar dışımızdaki “kötü”lüklere karşın, içimizdeki eylül’ün görkemini söndüremediler, söndüremezlerde, ne güzel, birkaç dize de “Eylülün Sesiyle”den, Edip Cansever’den:

"Her şey o kadar dokunaklı ki,

  Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen

  Dağınık, renksiz bir mozaik gibiysem

  Üstelik yalnızsam bir de telefonda kuş sesleri

  Aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı

  Bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar.

  Sonra bir kır kahvesi kendini okurken

  Masaları toplanmış, bardakları toplanmış

  Tam kendini okurken

  Derim ki bir semti iyi tanımak kadar

  İyi tanımalı dünyayı

  Açın radyolarınızı eylülün sesi

  Bu dünyada can sıkıntısının bir başka anlamı var baylar".



Eylül geldiğinde, içimde garip bir hüzün yaşardım. İşte o ne biçim bir şey, ne bileyim, o yaprakların dökülüp yakılması, havanın nemli, puslu, hafiften karanlık gibi olması, hele yağmur yağdımı, bir de mis gibi o toprak kokusu, gökyüzünde kara bulutlar, gök gümbürtüleri çıkararak, “Elveda “ dermiş gibi, sanki sevgilinin, “Gidiyorsun İşte, Arkana Bakmadan", diye ağıt yakarken, “Her Sonbahar Gelişin de, Yapraklar, Kuru Dallar Arasında, Sen Gelirsin Aklıma”, şarkısını ona söyleterek, giderler...

Eylül ayının akşam üstüleri o kızıllık ve güneş batımı müthiştir doğrusu Çengelköy'de, önce karşı kıyıların önce sokak lambaları yanmaya başlar, sonra evlerinki birer birer. Gece mehtap çıkıncaya kadar görüntünün tadına doyulmaz. Gece mehtap, ay ve yıldızlar ise başka bir güzeldir, gizemlidir Çengelköy'de... Belki de böylesine gecelerde yüreğin açılması daha iyidir, kim bilir ama etraf kalabalıktır... Eylül ve ay şimdi, hilâl şeklinde Çengelköy’ün sırtlarından doğuyor ve artık ay egemen, İstanbul’a, Boğaziçi’ne ve kalplerimize...


Hilâl şeklindeki ay yükselirken Çengelköy’e doğru uzanan tuhaf bir turuncuydu camlar, parlaktı, yanıyordu, belki biraz hüzünlüydü, eylül’e daha çok vardı ama sanki 'eylül kırılganlığı'nı, hani şu kalplerimizde duyduğumuz, işte onu anımsatıyordu. İnsan garip yaratık hele kafasının içinden geçenler, kimseler bilemez, kimseler anlayamaz doğrusu... Ha bu arada  Z.’nin yanındaki buğday tenli, ne hoş kadındı! Eylül işte, ne diyebilirsiniz?


Sevgili Çengelköy, Çengelköy’den tatile gidenler, eski sevgililerine ve sevdiklerine döndüler? Ancak? Ya gittikleri tatil beldelerin de kalan sevgililer? Pekiyi? Onlar? Ne yapacak? Hangi şarkıyı söyleyecekler acaba? Herhalde, “Bekledim de Gelmedin, Hiç mi Beni Sevmedin, Söyle? Söyle? Hiç mi Beni Sevmedin“, şarkısını söyleyeceklerdir. Sevgili gençler, hepinize başarılı bir ders yılı geçirmenizi, dilerken, kavuşanlara aşıklara, “Gözün Aydın “ geride kalan sevgililer de,  “Ada Sahillerin'de Bekliyorum“ isimli şarkıyı söylemelerini, tavsiye ediyorum...


Hüseyin A.Tuna / Tunacan

Bu haber 2146 defa okunmuştur.
Facebook  Twitter  FriendFeed  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
DİĞER HABERLER