O Gün Çengelköy 'de neler oldu

O Gün Çengelköy 'de neler oldu

Tarih 30 Temmuz 2016, 11:55 YazdırBu haberi yazdır

Gazeteci Yazar İrfan Gürkan Çelebi Darbeyi Anlattı

Gazeteci Yazar İrfan Gürkan Çelebi Darbeyi Anlattı

Gazeteci-yazar İrfan Gürkan Çelebi, Sabah Gazetesi'nin Demokrasi ekinde, 15 Temmuz sürecini ele aldı. "Çengelköy'ün Boğazı, Çayı Bir de Yiğidi Meşhurdur" başlıklı yazısında, 15 Temmuz akşamı dikkati çeken ilk şeyin Boğaziçi Köprüsü'ndeki hareketsizlik olduğunu belirten Çelebi, bunun nedeninin darbe kalkışması olduğunun anlaşıldığı andan itibaren yaşanılan hayal kırıklığı ve öfkeyi anlattı.

Darbe kalkışmasının en kritik noktalarından birinde yaşananları Çengelköy'ün içinden aktaran Çelebi'nin büyük ilgi gören yazısı şöyle:


Çengelköy’ün Boğazı, Çayı Bir de Yiğidi Meşhurdur
"Cuma akşamları Çengelköy’de normal olan sakinlik değil harekettir?
Tam karşımızda iki kıtayı inci bir gerdanlık gibi birbirine bağlayan Boğaz Köprüsü’nde dikkatimizi çeken şey hareketsizlik oldu. Akşamın bu vakti olacak iş değil diye söylenmeye başlamıştık ki; şaşkınlığımıza ilk cevap sokağın gençlerinden geldi. Birbirlerine “teröristler köprüye bomba yüklü bir kamyon getirmişler, askerimiz farkına varmış, halk zarar görmesin diye köprüyü trafiğe kapatmışlar” diyorlardı.
Heyecanlandık, öfkemiz kabardı, dudaklarımızdan sessiz dualar dökülmeye başladı; “Allah askerimizin yardımcısı olsun, hainler kahrolsun!” temennileri sokağın her yanında duyulan tek sözdü.

O an nereden bilebilirdik ki; bomba yüklü kamyon sanılanın tank, bu millete kastedenin kuzu postuna bürünmüş kurt misali şerefli Mehmetçik üniformasını kirleten Fetullah Terör Örgütü’nün beslemeleri olacağını.


Çok vakit geçmeden gençlerin getirdiği haberin yanlış olduğunu anlamaya başladık.
Televizyonlar, internet siteleri hain bir kalkışmadan bahsediyorlardı!
Önce olmaz dedi mahallenin güngörmüşleri, “bizim aslanlarımız bize silah çekmez!”
Mesele aydınlandıkça anladık ki, Kahraman Türk Ordusu değil ama içindeki beslemeler bu milletin tanklarını üzerimize sürmek, bizim silahlarımızla bizi avlamak için gecenin tekinsiz saatlerini beklemişlerdi.
O an, şimdiye kadar sohbetlerin konusu gibi söyleyip durduğumuz ‘mahalleli olma şuurunun’ katıksız bir hakikat olduğunu komşularımızın gözlerinde gördüm. Kimse kendisi için değil ama herkes komşuları için endişeli gözlerle birbirine bakıyordu.
Her şeyin bir anda değişmesini sağlayan ses ise; sessizliğin üzerine bomba gibi düşen silah sesleri ve ardından Havaalanının üzerinde korku salmak, Cumhurbaşkanımızın uçağını vurmak için uçan F16’ların dönüş rotalarında bulunan mahallemizin üzerinden geçerken çıkardıkları bombayı aratmayan korkunç gürültüleri oldu.
Cumhurbaşkanımızın halkı meydanlara çağıran korkusuz sesi de yaşadıklarımıza eklenince inanılmayacak bir süratle şaşkınlık kararlılığa, hareketsizlik koşar adımlarla Çengelköy’ün merkezine doğru hareketlenen adımlara terk etti yerini.


Bir yandan da herkes, köprünün üzerindeki tanklardan silahlarıyla oradan geçerken araçlarını durdurarak kalkışmaya engel olmaya çalışan bu vatanın evlatlarına seri ateş eden asker kılığındaki canavarlardan bahsediyordu. Telefonlar çalıyor ancak konuşmalar çok kısa sürüyordu; “Ben yoldayım, karakolun önünde buluşalım!”
Gelen her kara haber Çengelköy’ün pusuya düşürülmeye çalışıldığını doğruluyor ve tablonun insanlık için anlaşılamayacak kadar dehşete düşürücü olduğunu netleştiriyordu.
Bir tarafımızda, Boğaz Köprüsünü kapatmaya çalışan haramilerin tankları üzerimize yürüttüğü ve yaklaşan silahsız, savunmasız halkı makineli tüfeklerle tarayan aklını kaybetmiş vatan hainlerinin olduğunu anladık. Diğer tarafımızda Kuleli Askeri Lisesi’ndeki asker öğrencileri halkın üzerine kışkırtmak için emirler yağdıran gözü dönmüşlerin bulunduğunu görüyorduk. Tam ortamızda ise Çengelköy Polis Merkezi’ni işgal etmeye çalışan eli silahlı zorbalar!


Çengelköy’ün akraba olmadıkları halde birbirlerini kardeş gibi benimsemiş sakinleri içinse yapılabilecek tek şeyin karşı koymak olduğu fikri konuşulmadan, sadece bakışlar ve baş işaretleriyle karara bağlanmış gibiydi. Ortalık tekbir sesleriyle çınlamaya başladığında karşıdan gelen cevap silah sesleri oldu. “Yapmayın, siz bizim askerimizsiniz!” seslerinin karşılığı aynı kalleş parmakların tetiklere daha seri olarak dokunmalarından ibaretti.
Ben o gece Çengelköy’de, bu milletin Kurtuluş Savaşını bütün imkansızlıklara rağmen nasıl kazanabildiğini ilk defa tam olarak anladım. Tarih derslerinde okuduklarımızın sadece teknik bilgilerden ibaret olduğunu ve savaşı kazanmak için gerekli olanın geniş imkanlar, ağır silahla donanmış ordular olmadığını anladım.
Her kaybettiğimiz yiğit, azalması gerekirken Çengelköylülerin sayısını artırıyor gibiydi. Her ölüm kusan silah insanları korkutması gerekiyorken cesaretlendiriyordu. Kesinlikle söylemem gerekir ki, Çengelköy’de hainler karşısında bu mahallenin insanını galip getiren ruh, İslam’ın kalplerde inşa ettiği merhametle birlikte kararlılık duygusuydu. Adeta hayatını kaybetmeye koşan halk, şehadet mertebesinin verdiği sükunetle hainlerin kurduğu pusuların, ateşlediği silahların üzerine gidiyordu. Geride kalanlar ise kaybettiklerinin vatan söz konusu olduğunda kayıp sayılamayacağının şuuruyla daha da kararlı bir şekilde direnişlerini artırıyordu.


Burada şehit ve yaralı sayılarından bahsetmeyeceğim. “Masum bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir” diyerek ölçüyü koyan Rahman’ın her bir kaybımız için bu hainlerden bütün insanlığı katletmişler gibi hesap soracağına şüphem yok zira. 


Çengelköy’de en şiddetli çarpışmaların adresi Polis Merkezi oldu. Yani Çengelköy’ün tam merkezi. Orada kahraman polislerimizin direnişleri unutulamaz ancak onlara destek vermek için hayatlarını hiçe sayan Çengelköylülerin de onlardan aşağı kaldıklarını kim söylerse büyük bir haksızlık yapmış olur.


Biz bu vatan için hayatlarını veren kahraman komşularımızı hiç unutmayacağız. Birisi de benim sokağımda olan taziye evlerinin kapısından hep boynumuz bükük geçeceğiz.
Elbette ölümü düşünmeden kendilerini kurşunlara hedef eden gazi komşularımızı da minnetle hatırayacağız. Çengelköy Mahallesi’nin kahraman Muhtarı dostumuz Can Cumurcu’nun komşuları için kendisini siper etmekte bir saniye tereddüt etmediğini aklımızdan çıkarmayacağız. Çınaraltı Çay Bahçesi’ni basan haramilerden misafirlerini korumak için tavizsiz karşı duran Fikret Morgül’ün vakarlı duruşunu, Sefa’nın Osman’ın ve diğer Çınaraltı çalışanlarının vatan sevgisini hep hatırlayacağız. Çınaraltı’nda çay içerken artık orasının yalnızca bir çay bahçesi olmadığını bileceğiz.

Çengelköy meydanda yürürken peynirci Mehmet’in, elektrikçi Kadir Usta’nın sadece mahallenin esnafı olmadığını aynı zamanda zor zamanın kardeşleri olduğunu hatırlayarak selamlaşmalarımıza daha bir muhabbetle sarılacağız.

Bu haber 1007 defa okunmuştur.
Facebook  Twitter  FriendFeed  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
DİĞER HABERLER