ÇENGELKÖY’DEN GİTMEK Mİ GEREKİYOR?

ÇENGELKÖY’DEN GİTMEK Mİ GEREKİYOR?

Tarih 15 Mayıs 2020, 13:05 YazdırBu haberi yazdır

Sevgili Hüseyin Tuna nın güzel yazılarından birisi daha sizlerle buluşuyor, huzur içinde yat ağbicim...

ÇENGELKÖY’DEN GİTMEK Mİ GEREKİYOR?



Sevgili okur, sanki bazen her şeyi yarım yaşıyormuşuz gibi geliyor bize. Mutlulukların tadı nedense hep damağımızda kalıyor. Başımıza gelen bütün felaketleri, iki gecelik gözyaşlarıyla dindiriyoruz. Çabuk unutuyoruz; olup biteni ve çoğu zaman hüznü yaşamayı bile beceremiyoruz. Çengelköy’den ayrılıp da güneye giden arkadaşlar,  tekrar tekrar İstanbul’un yaşanacak bir yer olmadığını, mutlaka Çengelköy’den ayrılıp o taraflara göçmemizi istiyorlar. Ancak üç veya beş yıl sonra; “Ah keşke gitmeseydim!” diyerek pişman olduklarından yüksünüyorlar.


Oysa gerçek hayat, arkada bıraktıklarımızı toplayan, bıraktığımız yarınlarımızı, anılarımızı bir klasöre koyarak kollarının arasında bir ana gibi bekliyor bizi. Yıllar, yaptığımız hataların pişmanlıklarını bir fayda getiremeyeceğini haykırıyor bizlere? Kafamıza vura vura yanlışlarımızı hatırlatıyor. O yüzden en küçük hatalarımızla bile baş edemiyoruz. Hayat yüreğimize öyle bir sevda üflüyor ki Boğaziçi’nin bu şirin köyünden, ciğerimiz, kalbimiz ve bize ait olan her şey ona, oraya doğru koşuyor ve Çengelköy’ümüze olan kusursuz teslimiyetin en temel mihenk taşı oluyoruz.


Sonrasında ışıklar yavaş yavaş sönüyor. Bu sevdanın üzerine konduramadığımız tozlar, gittikçe daha da belirginleşen kara lekelere dönüşüyormuş gibi geliyor bizlere. Geçiyor sanıyoruz, o ilk hevesler, o ilk öpüşler ve daha kaç ilklerimize artık nereden bulaşmışsa gerçek hayatın nice eseri. Aklımızı esirgemeye çalıştığımız gerçek yaşamın üzerinde, sanki pantolonumuzda ikinci ütü izi gibi eğreti duruyoruz ayakta. Tuttuğumuz bir günlüğün içinde öylece bıraktığımız yarım kalmış hayallerimiz, hepsinin posasından geriye kalan, yine yarım yaşadığımız bilmem kaç tane anı kalıyor sadece değil mi?


Hüseyin Tuna’nın da sürekli söylediği gibi; hayat geniş etekli o kalaycı kadın gibi, bir bir döküyor eteğinde bize ait ne varsa.” İşte tam o an da aklımızı, fikrimizi çeliveriyor tüm gidişlerimiz.


Çengelköy’den ayrılmalı mıyım? Bir sahil kasabası, bir orman, belki beş yüz yıllık bir çınarın yamacı, bir küçük tekne. Kendimizi boğan zincirlerden bir hırsla kurtulup ona varmak istediğimiz en uzak yere mi gitmeliyim? Sonra düşünüyorum da, bu saydıklarımın hepsinden Çengelköy’de eksiği yok ama fazlası var.



Sevgili babam Hüseyin Tuna’ya kalemi bırakmamın zamanı geldi sanırım.


“Sevgili Çengelköy; geçenlerde Çengelköy Havuzbaşı İlkokulu’ndan sınıf arkadaşım Halim Şişman aradı. Kırk yıldan beri İsviçre’deydi. Türkiye’ye dönmüş. Kışın Darıca’da, yazın İnebolu’da oturuyormuş. Bir gün Çengelköy’e gelmiş, ana caddede kimseyi göremeyince resmen ağlamış. Neyse onun bu haline sevgili muhtarımız Can Cumurcu görmüş. Tabii Can gönül almasını çok iyi bilir. Hemen sarılıp öpmüş ve teselli etmeye başlamış. Can onu şimdi yine İnebolulu olan Kanun Mehmet’in oğlu, eski muhtarımız Şenol Şen’in eski halı sahanın olduğu yerde, işlettiği kahvehaneye götürmüş. Halim orada Çengelköy'lü arkadaşların çoğunu görünce daha da rahatlamış. Mutlu olmuş.



Bugün tekrar yüreğime bakacağım çünkü bazı eski merhabaların yerini, yerini yeni elvedalar aldı. Bu yeni elvedaların yerini, eski merhabalar almışsa eğer, gitmemek için bir nedenim daha olacak ve ben o nedenden sımsıkı tutunup burada kalacağım. Savaşmadan, hesap sormadan, isyan etmeden? Sadece ve sadece yaşamak için! Çengelköy için, çocuklarım, arkadaşlarım, dostlarım, acı tatlı hatıralarım için? Necmi’mi Çelik’imi, Asım’ımı Acundatek’imi, Hayri’mi Erkovan’ımı, Ferforje Kadir’imi, Monkirik Aydın’ımı, Semih’imi Koçer’imi, Sadık’ımı Altuğ’umu, Yalçın’ımı Soysevinci’mi, en kıymetlim karadutum Sevil’imi çatal karamı, çocuklarımı (Tayyar’ımı, Zeyno’mu, Cemil’imi, Hasan’ımı), kızımla birlikte solist ve korist olarak emek verdiğim Beykoz Musiki Cemiyetini ve Kadıköy Emekli Subaylar TSM korosunu bırakamam. Şimdi Çengelköy’den Boğaziçi’ne kalkacak olan bir vapura atlayacağım ve şöyle bir Boğaziçi’nde dolaşmak, deniz havası almak için. Sonra bir İstanbul turu atacağım. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Üsküdar, Kadıköy, Beykoz, Kanlıca, Anadoluhisarı, Kandilli, Bebek, Arnavutköy, Beyoğlu, Beyazıt, Şişli, Etiler, Taksim ve en önemlisi, nefes alabilmem ve Çengelköy’de yaşayabilmem için...”


Babam ne güzel özetlemiş değil mi sevgili okurlar? Yıllardır yaşadığımız Çengelköy’den gidersek eğer, ardımızda ki yol ışıklarını da söndüreceğiz birer birer. En büyük aşklar, insanı en sevdiği şehirden semtten kaçırtanlar değil aslında bunu göremiyoruz. Dünyanın en koca yükü bizim omuzlarımızda gibi geliyor. Sanki içimizdeki fırtınalar bizimle gelemiyorlar ve o yüzden giderken acıda olsa gülümse diyor içimizdeki şeytan. Giderken, varacağımız o ıssız, o kimsesiz, o yabancı yerlerde, sadece kendimizin duyacağı çığlıklarımızı hayal ediyoruz. Sağlıcakla kalın.

Tunacan Hüseyin TUNA 

 

not ; foto çengelköy İlkokulu mezunları buluştuğunda çekilmiştir. çengelköy ilkokulu- mezunlar buluşması

Bu haber 514 defa okunmuştur.
Facebook  Twitter  FriendFeed  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
DİĞER HABERLER